Sayfalar

6 Ekim 2011 Perşembe

BU YAZIYI OKUYUNCA OKUL YILLARIM GELDİ AKLIMA



MUTSUZLUK TEMBELLİKTEN BESLENİR 
Mutsuzluk giderek daha hızla yayılıyor. Kimileri hep mutsuz, kimileri dönem dönem mutsuzluğun dibine vuruyor. Uzmanlara göre ise mutsuzluk hangi kaynaktan doğarsa doğsun tembellikten besleniyor... 

Son yıllarda insanoğlunun mutsuzluğu mu arttı yoksa bu konuda farkındalık mı oluştu?

Herkes mutlu olmak istiyor ama olamıyor. Kimileri bakış açısını değiştiremiyor, kimileri ise mutsuzluktan besleniyor. Habertürk’ten Ceyda Erenoğlu’nun haberine göre; Peki mutlu olmak vemutsuzluktan uzak kalmak için ne yapmak gerekiyor?

10 yıl öncesiyle karşılaştırıldığında, günümüzde; çatışma ve stres kadar, yenimutlulukların da arttığına dikkat çeken İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Konsültasyon-Liyezon Psikiyatrisi Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sedat Özkan, bunu içinde bulunduğumuz çağın güzel ve özel bir yönü olarak görmek gerektiğini dile getiriyor. Prof. Dr. Özkan'a göre,mutsuzluktan çok insanoğlunun gündemi artıyor ve bu durumstresin fazlalaşmasına neden oluyor.

ÇAĞA AYAK UYDURMAK TEMEL ŞART!
Günümüzde, çağa ayak uyduran insan, 'mutlu insan' olarak değerlendiriliyor. Çağı yakalayamayanlar ise hem kendileriyle hem de çevreleriyle çatışmaktan kurtulamıyor. "Eskiden köyde yaşayan ve ömrünü 20 kilometrekarelik alanda geçiren insan da kendince mutluydu" diyen Prof. Dr. Özkan; bunun, bu kişilerin başka dünyaları tanımamasından ve farkındalıklarının az olmasından kaynaklandığını söylüyor. Özkan'a göre, farkındalığın çoğalması hem mutluluğu hem de mutsuzluğu artırıyor. Günümüz insanı çok fazla uyaranla karşılaşıyor. Alışılmadık, tanınmayan ve nasıl başa çıkılacağı bilinmeyen uyaranlar şokların yaşanmasına neden oluyor. Televizyonda dünyanın her yerindeki gelişmeleri izleyen, bilgiye ve teknolojik çağa anında uyum sağlama kabiliyeti olan insan sorunlarla daha kolay baş ederken, bir diğeri yüklerin ve sorunların üstesinden gelemediği için ağırlıkların altında ezilmekten kurtulamıyor.
KAYNAK: Gelişim Atölyesi

3 Ekim 2011 Pazartesi

BİR SORUN MU VAR, HARİKA!


Huston we have a problem...
Altmışa yakın üniversitede gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerde bazen üniversite öğrencileri ekip arkadaşlarımız telaşlı bir şekilde bizi arar ve “Emre bey çalışmalarımızda bir problemle karşılaştık “ der; bense hemen “Süper! Hadi hemen çözelim“ derim. Bunu genellikle şaşkınlıkla ve gülerek karşılayan arkadaşlarım sebebini zamanla öğrenirler. Onlara her zaman şunu hatırlatırım: “karşılaştığımız bu problemler olmazsa; biz yaptığımız işten, kazanılan başarıdan nasıl zevk alabiliriz?”. Ayrıca, unutmayalım ki, o sorunlar bizi daha güçlü kılacaktır.
Hayattaki Engelleri Sevmeliyiz
Üniversitelerdeki faaliyetlerimizde ortak hareket ettiğimiz kulüplerdeki genç arkadaşlarımız ile diğer aktif çalışma arkadaşlarımızın yaşadıkları bu sıkıntılar ve karşılaştıkları engeller onlar adına bir şans ama bunu hemen algılayamayabiliyorlar. Bu konuda onlara yardımcı olmak adına konuşmalarımızda karşılarına çıkan engelleri sevmelerini ve sorunlarla birlikte olmak yerine çözümlerde rol almalarını öneriyorum. Çözüme giden yolda daha da tecrübelenip başarıya bir adım daha yaklaşıyorlar ve üniversite hayatlarının sonlarına doğru iş hayatı yaklaştığında da; bu engeller, hak edenlerle etmeyenleri; yeterli olanlarla olmayanları ayırmaya yarıyor.
İnsan Aştığı Engeller Kadar Büyüktür
Başarılı insanları incelediğimizde hepsinin ne kadar çok engelden geçtiğini ve ne kadar çok sorunlarla karşılaştıklarını görürüz. Büyük sorunlarla mücadele edip o engellere rağmen Amerika Birleşik Devletleri’nde arka arkaya dört kez başkan seçilen tek isim olan Franklin D. Roosevelt gibi. Roosevelt 39 yaşında yakalandığı felçten dolayı yürüyemiyordu, fakat bu onun başarı merdivenlerine hızla tırmanmasına engel değildi. Hayli yorucu geçen başkanlık günlerinde, buna II. Dünya Savaşı da dahil, onca işin üstesinden gelmesine rağmen nasıl bu kadar zinde kalabildiğini sorduklarında şu yanıtı vermişti: “Beyler! Şu an ayağının başparmağını hareket ettirebilmek için iki yıl uğraşan birine bakıyorsunuz.”
Başarıyı ölçmek için bir insanın ulaştığı noktaya değil, başarmak için aştığı engellere bakılması gerekir.
Emre URFALI
GelişimAkademi

26 Eylül 2011 Pazartesi

Biz bize benzeriz aslında. Bu topraklarda büyümüş bir yahudiden hayata anlam katacak bir yazı.

Şükredecek çok şey var



Hayatın geneline baktığımızda yaptığımız şey hep aynı gibi görünür. Sabah erken kalk, işe git, eve gel, yemek hazırla ya da yarınki işleri düzenle çocukları okula hazırla, alışverişi planla, bir haftanın programını düşün, çamaşır, bulaşık... Veya bunları yapacak kişiyle iletişim, vs, vs...
Tatile gidince de yaşasın avare günler, deniz kenarında her şeyi unutup, dolce vita içerikli sefa sürmeler, kendimizden geçmeler... Rutine dönünce de şikayet etmeye başlarız, yine iş, yine sorumluluk, off...
Oysaki bizi biz yapan bu rutindir aslında.
İyi ki ailemiz vardır, annemiz, babamız, yakınlarımız, çocuklarımız, etrafımızda bizi biz olduğumuz için sevenler....Onlara vakit ayırmak, onlar için bir şeyler yapmak, onların sesini duymak, yüzünü görmek, onlarla haşır neşir olmak...
İyi ki dostlarımız vardır. Her gün bir telefon uzaklığında olan, tatildeyken eksikliğini hissettiğimiz, yanımızdalarsa tatilimize anlam katan, hayatı beraber yaşadığımız, kardeş olmasa da kardeşe kadar yakın bulduklarımız...
İşimiz iyi ki vardır, uğraşacak, didinecek, var olanı daha iyiye götürecek gücümüz iyi ki vardır, İyi ki sabahtan evden çıkmak için güzel bir nedenimiz vardır, üstelik bundan para da kazanıyoruzdur.
İyi ki evimiz vardır, düzenlenecek çekmecelerimiz, izlenecek filmlerimiz, pencereden baktığımızda göreceğimiz aynı manzara, alışkanlıklarımız, demleyeceğimiz çaylar, içeceğimiz kahveler, kendi köşemiz, başımızı beraber koyacağımız yastığımız...
Ödenecek faturalarımız, takip edilecek programlarımız, altından kalkamayacak gibi olduğumuz işlerimiz, aldığımız riskler, tehlikeye attığımız paralar vardır belki; ama kazanacak başarılarımız, yazılacak yazılarımız, söylenecek sözlerimiz, edilmemiş muhabbetlerimiz de vardır.
Rutin dediğimiz, alıştığımız için bazen de adından sıkılarak söz ettiğimiz genel düzenimiz olmasa hayatımız rayından çıkar.
Bir büyüğüm bana hep şöyle derdi: “İnsanın çizginin öbür tarafına geçmesi an meselesidir, bir anda bir yakınını kaybedebilir, bir anda iflas edebilir, bir anda tüm sorumluluklarının içeriği değişebilir, bu yüzden yeter ki sağlık olsun.”
Sağlık olsun kadar içeriği dolu bir ifade var mı?
Sağsak, her şeyin bir çaresi bulunur, yeter ki ümitli, istekli ve çalışkan olalım. Hayattaysak çözemeyeceğimiz hiçbir mesele olmaz. Her yeni gelen gün biz bambaşka güzellikler getiriyor olabilir. Günün rutininden sıkılmak, yakınmak yerine, onun için şükretmemiz gerekiyor.
O rutinin bittiği an, oturup düşünmemiz gereken bir şeyler var demektir.
O rutin, bizi hayata bağlayan, bizi biz yapan ayrıntılardır. Her gün aynı saatte ayağa kalkabilmek bir lükstür aslında... Hastalanıp başkalarına ihtiyaç duyarak ayağa kalkmak zorunda olmamak...
Evden çıkıp yorucu trafiğe takılmak da bir lükstür, işi olmayan olsa da o işe herhangi bir sebeple devam edemeyeler vardır bir yerlerde.
Hep aynı restoran ya da kafede yemek yemek, öğlenleri aynı mekânlarda bir araya gelmek sıkıcı gibi görünse de oralara hiç gidemeyenler, bizim yerimizde olmak isteyenler vardır.
Şükredecek çok şey var; sağlıklıysak ve rutinimiz varsa...
Ölüm Allah'ın emridir, bir ona çare yoktur; ama onun dışında hayatı daha anlamlı yaşamak, halimizden memnun olmak, yediğimiz her lokma ekmek için, attığımız her adım için şükretmeyi bilmek çok önemlidir.
Bu sabah köşem için bambaşka bir yazı yazmak vardı kafamda; ama Rav İzak Alaluf'un haftanın peraşasıyla ilgili konuşması bana bu yazıyı yazdırdı bugün.
Okulum açlımıştı, çocuklarım gelmişti, ben yine onlara bir şeyler anlatacaktım, yine her gün bir adım daha ilerlediklerini görüp mutlu olacaktım, geri kalmakta ısrar edenlere yine kızacaktım, onlarla uğraşmaya yine devam edecektim, yine sınavlar, yine sonuçlar, seneye başka hikâyeler, başka çocuklar... Ama ben rutinimin dışında olmadığım için şükrettim bu sabah ve gözlerimin dolduğunu hissettim.
İyi ki alışkanlıklarım, alıştıklarım, hayallerim, hedeflerim, sevdiklerim vardı.
İyi ki şükredecek çok şeyim ve bunu fark eden bir tarafım vardı.
Hayat kadar güzel bir şey yok, yeter ki bütün kutsal kitapların en büyük öğüdü olan şükretmeyi bilelim.



Tülay GÜRLER KURTULUŞ

Hayat ve Kırmızı Bisiklet

25 Eylül 2011 Pazar

Kırmızı bisiklet


Bir şiirin anlattıkları

Birkaç kelime belki birkaç satır düşüyor aklıma, sonra şiir anlam kazanıyor. Şiiri böyle okumak gerek. Hayatta yansımalarını bula bula.

................
....
.

Adı bende gizli bir kadındı İstanbul


Şehre bir yağmur yağdı

Ben ağladım


...

Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses

Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır

...
...


Soyulur muydu kabuğu hayatın

Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?







20 Eylül 2011 Salı

Yavaşlamak gerek...

Yavaşlaman gerek Murat derlerdi dinlemezdim kimsyi. Bu sefer ses vücudumdan, aşil tendonumdan geldi. Sanırım hayatım epeyce değişecek. Şu an yatıyorum ve kendime ayıracak epeyce zamanım var. Şimdide aklım çeliyor aklımı ve ben nedense bu durumdandan da olumlu bir pay çıkarıyorum.

6 Eylül 2011 Salı

ÇOCUK DÜNYASI




ÖZGÜVEN

Özgüven bireyin kendisi hakkındaki düşünceleri,imajı ve resmidir.
Bu imaj kendi deneyimlerimizle oluşup,başkalarından aldığımız olumlu ve
olumsuz tepkilerden etkilenerek biçimlenir.Çocuklarla kurduğumuz iletişim
biçimi,onların kendileri hakkında oluşturacağı olumlu veya olumsuz özgüveni
biçimlendirecektir.

Kendileri hakkında yeterince olumlu düşünmeyen ve kendilerine
güveni olmaya çocuklar ,yakın çevrelerinin dışına çıkıp yeni deneyimler
edinmede güçlük çekerler.Kendileri hakkında olumlu düşünceleri ve kendilerine
güven duyguları uygun düzeyde olan çocukların sağlıklı arkadaşlık ilişkileri
kurma ve balarılı olma şansları daha fazladır.Haşarı ve yaramaz çocukların
ise genellikle aile ve arkadaş çevresindeki yerlerini, olumsuz davranışlarla
dikkat çekerek kazandıkları görülmektedir.Bu çocuklar ,aileleri ve öğretmenleri
tarafından cesaretlendirilmemiş ve yeterince desteklenmemişlerdir.Çocuğun
özgüven gelişiminde en önemli etken ailesidir.Çocuklarımız küçük yaşlardan
itibaren evleri dışındaki çevrelerden ve arkadaşlarından etkilenmeye başlasalar
da ,özgüvenlerini geliştirmede en önemli etkiyi anne ve babası yapar.Olumlu
özgüven geliştirmiş çocuklar ,kendi güç ve kapasitelerine inanır ve dışa açılıp
daha çok öğrenme isteği duyarlar.
Çocuklarımızı sağlıklı bir özgüven geliştirmeleri için lütfen
önerilerimizi dikkate alınız.

*Çocuklarınıza yaşlarına göre gerçek sorumluluk verin.

*Çocuğun hata yapmayı kabullenip bunun öğrenmenin bir parçası olduğunu
anlamasını sağlayın (kendinizden örnekler verebilirsiniz yaşadığınız deneyimleri
onunla sohbet sırasında anlatabilirsiniz) böylelikle ilerde engeller karşısında
yıkılmayarak devam etmeyi öğrenmesini sağlamış olacaksınız.

*çocuklarınızın yetenekli olduğu alanları iyi gözlemlemeniz ve onu
desteklemeniz öz güveni için iyi bir yatırımdır.

*Çocuğunuza aşırı bağımlı davranışlarınız onunda size bağımlı olmasına neden

olacaktır ve bu çocuğun sağlam benlik geliştirmesine ve özgüvenine sekte
vuracaktır.

*Çocuğunuzun bazen başarısını, bazen de çabasını övünüz unutmayın övgüde
abartı tehlikelidir.

*Çocuklarınızı başkalarıyla kıyaslamayın sadece kendisiyle kıyaslayın(artık
bunu daha iyi yapabiliyorsun her geçen gün yeni şeyler öğreniyorsun )

*Toplum içerisinde çocuğa yöneltilen soruya kendiniz cevap vermeyin (yaşın
kaç adın ne gibi benzer soruları kendisinin yanıtlamasını bekleyin )

*Çocuğun yaş özelliklerini öğrenin ve yaşının üzerinde beklentilerde
bulunmayın.

Bu başlıklar sizlere yardımcı olacaktır. Çocuğunuza güvenin ve ona inanın
gerektiği yerlerde yardımcı olmayı teklif edin ,teşekkür edin,çocuğunuzun
ilgilendiği konularla sizde ilgilenin ve sizden bağımsız bir benlik geliştirdiğini
Unutmayın.

SEVGİLİ ANNE VE BABALAR ÇOCUĞUNUZ İSTEDİĞİNİZ GİBİ DEĞİL
YETİŞTİRDİĞİNİZ GİBİ OLUR BUNU UNUTMAMANIZ DİLEĞİYLE!..

SEVGİLERİMİZLE
ÇOCUK DÜNYASI

29 Ağustos 2011 Pazartesi

İş ve tatil

Yılda elli hafta boyunca yapmak zorunda kaldığımız işleri görmezden gelebileceğimiz iki haftanın olduğu bir işimizin olması çok kötü değil mi?

4 Ağustos 2011 Perşembe

BAŞARILI VE BAŞARISIZ ARASINDAKİ FARK

Başarılı kişiler daima çözümün bir parçasıdır;
Başarısızlar ise daima sorunun bir parçasıdır.

Başarılı kişilerin her zaman bir programı;
Başarısızların ise her zaman bir mazereti vardır.

Başarılı kişiler "İşinize yardım edeyim" der;
Başarısızlar ise "Bu benim işim değil"der.

Başarılı kişiler her soruna bir çözüm bulur;
Başarısızlar ise her çözümde bir sorun görür.

Başarılı kişiler en olumsuz durumda bile bir çıkış noktası görür;
Başarısızlar ise en olumlu durumda bile engeller bulur.

Başarılı kişiler "Zor olabilir ama imkansız değil"der;Başarısızlar ise "Mümkün olabilir ama çok zor"der.

Başarılı kişiler her sabah erkenden koşmaya başlar;

Başarısızlar ise bu gün işim yokki der.


Başarılı kişilerin sıkılmak gibi bir lüksü yoktur;
Başarısızlar birçok zaman canları sıkılır, yapacak bir şey bulamazlar.


Başarılı kişilerin gözüne baktığınızda gözleri parlar;
Başarısızlar ise konuyu değiştirir, gözünü kaçırır.

Hatırlamak adına yazıyorum

Her sabah bir ceylan uyanır Afrika'da
Kafasında bir tek düşünce vardır.
En hızlı koşan arslandan daha hızlı koşabilmek, yoksa arslan'a yem olur.

Her sabah bir arslan uyanır Afrika'da
Kafasında bir tek düşünce vardır. En yavaş koşan ceylandan daha hızlı koşabilmek, yoksa açlıktan ölecektir.

İster arslan olun ister ceylan olun hiç önemi yok. Yeter ki güneş doğduğunda koşuyor olmanız gerettiğini, hemde bir önceki günden daha hızlı koşuyor olmanız gerektiğini bilin,





31 Temmuz 2011 Pazar

Şehr-i Sitanbul

Bu şehr-i Sitanbul ki bi-micl ü behadır
Bir sengine yek-pare Acem mülkü fedadır
                                                      Nedim

28 Temmuz 2011 Perşembe

Beyaz Gömlek ve Çalışmak

Birçok iş görüşmemde beyaz gömlek giymeye gayret ediyorum. Bu gün de öyleydi ve sabahtan itibaren İstanbul'un yollarına düştüm. Akşam olduğunda şöyle bir kendime baktım aynada. Akşama kadar beş toplantıya katılmışım ve her seferinde beyaz gömleğim sırtımda sırılsıklam olmuş ve kurumuş. Sonra bu durum hoşuma gitti. Beyaz gömleğim şahittir ki çok istiyorum ve bu isteğimi elde etmek için çok çalışıyorum. Belki daha çok ve daha planlı çalışmam gerekiyor.

Ama dünya dönüyor dönüyor.... Hemen sağ tarafta, dinleyin.

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Yıllar sonra...

Dile kolay tam 11 yıl. Hızla değişiyor herşey: evin, ellerin, dışardaki hayat, bakışların, köşedeki bakkal, aklın. Hayatın en belirgin özelliği nedir diye sorsalar hiç tereddütsüz sürekli değişmesi derim. Aslında ilginç ve güzel olan da tam burası. Birçok şey değişirken birçok şey de değişmiyor aslında. Ve sen birçok zaman bu değişenlere göre mi değişmeyenleri değerlendirmelisin yoksa değişmeyenlere göremi değişenleri  değerlendirmelisin karar veremiyorsun.