Sayfalar

10 Ocak 2013 Perşembe

Biz neler biriktiriyoruz acaba ?




Yaza Buz Biriktirmek

Pul biriktirenler vardı eskiden, davetiye, kibrit kutusu, sigara paketi, kartpostal ve daha bir sürü şey... Şimdi bunlar naif geliyor kulağa, biriktirmek için daha havalı şeyler var. Hem daha ucuz, hem daha kolay...
Bir arkadaşım film biriktiriyor mesela. Ben de biriktiriyorum ama benimki makul miktarlarda. Onunsa terabaytlar dolusu filmi var dijital depolarında. Bir ucundan izlemeye başlasa ömrü vefa etmeyecek hepsini izlemeye. Değil hepsini, yarısının yarısının yarısını izlemeye... Film süreleriyle bir ortalama ömrün kalan dakikalarını karşılaştırırsak, bu net olarak böyle... Benim günde sekiz film izlemişliğim var ama bunu üç gün üst üste yapan herhalde komaya girer. Uzun vadede tahammül en fazla günde iki filme kadardır, fazlası manasız bir sürümden kazanma ittirmesiyle olur ki beyhudedir. O halde sormak lazım; bir insan -ki böyle birçok insan var, duyuyorum- izlemeye ömrünün yetmeyeceği kadar çok filme neden sahip olmak ister?
Bir başkası özlü sözler biriktiriyor. Her gün onlarca özlü söz buluyor, renkli kalemlerle defterine yazıyor. Hayatın örselediği birtakım insani değerleri, böyle bilgece nakşedilmiş cümleler sayesinde ayakta ve hatırda tutmaya çalışıyor belki. Ama daha çok buna kendini inandırmaya çalışıyor. Her biriktirme işlemi gibi bu söz koleksiyonculuğunun da rutinleşmek gibi bir kaderi var. Her sözün hayat içinde anlam kazanacağı bir 'an'ı, bir 'durum'u, dolduracağı bir gediği var çünkü. Bir kıyıda biriktirilmiş özlü söz tepeleri ise eski yanardağlar gibi sönüyor, sessizleşiyorlar zamanın elinde. Bütün o özlü sözler, içinde sıralandıkları defterleri güzelleştirebiliyor belki ama buz gibi soğumakta olan hayatlara katacak en ufak bir sıcaklıkları yok. Elinizde birikmiş sayısız özlü, hikmetli, derin sözle ne kadar dik durabilir, boz bulanık, sığ ve katılaşmış bir hayata karşı ne kadar daha savunabilirsiniz masumiyetinizi?
Dikkatli bakarsak çevremize, başka pek çok insanın da pek çok başka şey biriktirmekte olduğunu gözleyebiliriz. Daha ileri giderek bu listeye kendimizi ve biriktirdiklerimizi de ekleyebiliriz. Mesela ben, hayattan, tabiattan, insanlardan, günlerden kareler biriktiriyorum. Parasını biriktirenler var mütemadiyen. Hayallerini biriktirenler, umutlarını biriktirenler, öfkelerini, nefretlerini biriktirenler var. Kimileri var ki, aklıyla alt ettiği başka akılların çetelesini tutuyor gurur ve hatta kibirle. Yazılmamış romanlarını, çekilmemiş filmlerini biriktirenler var. Kimileri de okunmamış kitaplarını, tutulmamış sözlerini, yazılmış yazılmamış mektuplarını biriktiriyor. Düşünün kendi koleksiyonlarınızı da bulacaksınız, dolaplarda, çekmecelerde, dijital depolarda ya da hafızanızda, içinizde, derinlerinizde...
Biriktirmek, hayatın her yanına ve anına sinmiş faniliği unutmak için uydurduğumuz oyunlardan biri sadece. İnsan, bir tarafında ölüm olan bir terazinin diğer kefesinde tartılmaya hep çok gönüllü. Bir gün, çoğu zaman hiç gelmeyen, gelmeyecek olan bir gelecek için yanımızda götürmeye çalışıyoruz ihmal ettiğimiz, hakkını vermediğimiz ne varsa. 'Yarın her şey daha güzel olacak' diyoruz ya hani bıkıp usanmadan senelerdir... Sormak lazım artık; 'Bugünler ne zaman güzel olacak?' diye...
Bir gün, bu günkü insanlığımızdan daha tamam bir insan olmaya inanmak... Güzel ama, biliriz ki ölüm hep ansızın gelir. Ve her insan, yaşı kaç olursa olsun, hep çok erken ölür.
Yazan: Gökhan Özcan