Sayfalar

18 Kasım 2010 Perşembe

32. Yaş günümün ardından...




Hayatın hızla ilerlemesi yeterince anlamsızmış gibi insan yeni girdiği her yaşa bir anlam yüklemeye çalışıyor. Bir yaş daha yaşlanmanın acısını farklı yorumluyor çoğu zaman ve aslında yanılıyor.

Bu gün bir yılını daha doldurdum kalan ömrümün. İnsan yeni bir yaşına girdiğinde tebrikler alır ama mutlu olmak zorunda değildir aslında. Koca bir yanılsamadır söylenenler. Bir yaş daha yaşlanmanın nesi güzeldir ki.
Güzel olan ne var diye düşündüğümde çok da boş kalmıyor aklım. Ben yeni bir yaşa girmeye ilerlemek olarak bakmışım hep. "Durma yoksa düşersin"cilerdenim. Durmadan ilerlemek. Bir önceki yaş günüme ait sağlam bir hatırlatma çakmışsam anılarımda, o hatırlatmadan şimdiye kadar olanları düşünüyorum bir bir. Neler yaşadığımı, neler gerçekleştirdiğimi, nelere üzüldüğümü ve sevindiğimi. Düşünüyorum teker teker. Sonra bir hastalık gibi ümitvar oluyorum gelecekten. Yine sağlam bir kazık çakıyorum bu ana ve planlamalarım başlıyor.

Bir önceki çapa "you can shine" teması üzerineydi. Dün gibi hatırlıyorum. Bir yıl önceyi. İstifa etmiştim ve kendime sözler vermiştim.
Murat hayatında her ne olursa olsun asla vazgeçmeyeceksin ideallerinden.
Sana hayatı zindan eden ızdırap çavuşları misali tipler olsada,
Bu tipler harika piyano çalmak gibi meziyetlere sahipsede,
Seni aşşağılıyormuş gibi görünselerde,
En çok değer verdiğin kemanını kırsalarda,
Asla vazgeçmeyeceksin mücadele etmekten.
Bilmedikleri hızla öğrenerek bildiğini okuyacksın hayatta.
Bilmekten daha çok yapabilmeye önem vereceksin.

İşte böyle bişelerdi benim bir yıl önce çaktığım çapa.

Bir yıl önceki çapa'ma konu olan reklam filmini farklı anladım bir yol sonra.
Aslında hayatını zindan eden, aşağılayan, kemanını kıran kişi var ya; o öteki-kendisinden olmayan-yabancı değil çoğu zaman "kendisi"