Sayfalar

23 Ocak 2009 Cuma

Taner Özdeş'ten Başarı üzerine bir yazı


Geçen gün sabah işe gitmek için evden çıktım ve arabada radyoyu açtım. Geveze, yine dinleyicilerle sohbet ediyordu. İnsanlar binbir zahmetle arabadan, otobüsten, evlerinden, iş yerlerinden Geveze’yi arıyor, sorduğu sorular karşısında hazırlıksız cevaplar veriyorlardı. Konu şuydu: Hayaliniz var mı, yok mu? Çoğu kişi “zamanım yok” cevabını verdi.

İnsanların amaçsız, hedefsiz, bilinçsiz yaşamaları ve zamanlarının kıymetlerini bilmemeleri beni hep düşündürür. Sonuçta saatler, günler, aylar, yıllar geçer ve hiçbir yerde olmayız. Ama sürekli şikayet eder, başkalarını suçlarız. Bugün başarılı insanların diğer insanlardan farkları, yeteneklerinin farkına varmaları, bunu tutkuya çevirip çok çalışmaları, hem de delice çok çalışmalarıdır oysa ki. Çoğu insan çok yoğun olduğunu iddia eder, ama bu yoğunluk, bir şey üretmeden oluşan, bir anlamda ‘sanal’ bir yoğunluktur.

Geçtiğimiz günlerde önce Kadir Has Üniversitesi’nde, sonrasında da Koç Üniversitesi’nde pazarlama semineri verdim. Kadir Has Üniversitesi’nde, normalde 40-50 kişi geleceğini söylemişlerdi ama 200 kişi geldi! Aklımda kalan en önemli şey, öğrencilerin satış işinin dürüst yapılacağına inanmamalarıydı. Satışın temelde dürüstlük, açıklık ve samimiyetle yapıldığında uzun vadede de her zaman kazanacaklarını söyledim.

Çoğu öğrenci ilgisizdi. Akılları başka yerlerdeydi. Böyle bir fırsatı değerlendirmek yerine, günlük sorunlara dalarak boş boş bakan gözlerle bana bakıyorlardı. Beni davet eden arkadaşım -hocaları- bu sunumdan daha sonra herkesi sorumlu tutacağını da altını çizerek söylemişti. Bazıları ‘ben niye buradayım’ der gibi bakıyordu. Bazıları ise pür dikkat dinliyor, benden bir şeyler öğrenmek istiyordu. Bazıları ise benimle eğitim sonrasında da görüşmek ve danışmak istediklerini söyledi. Farkları düşünceleri idi. Dünyada başarılı insanlar toplumun yüzde biridir. Yani, her 100 kişiden sadece biri hayatta başarır!

Öğrenciler tutkulu ve meraklı değiller
Kadir Has Üniversitesi, son yıllarda büyük gelişim gösteren bir üniversite. Kampüsün yeri, okulun konumu, sınıflar hepsi mükemmel. Türkiye’de de artık Amerika’daki okulları aratmayan üniversiteler var. Ama eğitim sistemi düşünmeye, araştırmaya, yaratıcılığı teşvik eden bir sistem değil. Öğrenciler konuşmuyor, düşünmüyor ve en önemlisi soru sormuyorlar. Merak ve tutku eksikliği var.

Konuşmamı şu sözlerle bitirdim: “Hayatta, teknik bilginin başarıda payı sadece yüzde 15’dir. Yüzde 85 ‘i ise insan ilişkilerindeki başarınız, kişileri ve insanları yönetme becerinize bağlıdır. Teknik bilgi yanında fikirlerini açıkça ifade edebilen, liderlik vasıflarına sahip, insanlarda istek uyandırabilen biri, daha yüksek kazanç elde etme gücüne sahiptir.”

Koç Üniversitesi’nde de bir konuşmam vardı. Okul gerçekten muhteşem. Kampüs o kadar büyük ki, içinde insanın kaybolması çok kolay. Pazarlama kulübündeydi konuşmam. Pırıl pırıl bana bakan gözleri gördüm. Buradaki fark, gelen kişilerin zorunlu değil, gönüllü gelmeleriydi. Farkı hemen görüyordunuz.

Öğrencileri sorularımla sıkıştırdım, konfor alanlarının dışına çıkarmaya çalıştım. Koç Üniversitesi’nde okudukları için özgüvenleri yüksekti.

Çocuklarınızı bilinçli yetiştirebilirsiniz
Kendilerine üç dört kelimede kendilerini pazarlamalarını söyledim. Çoğu yapmak istemedi. O zaman bana Koç Üniversitesi’ni pazarlayın, dedim. Öğrencilerden biri, çok iyi öğrenci yetiştirir, dedi. “İşte bu” dedim. Hayatta ne yaparsanız yapın, kendinizi, işinizi üç dört kelime ile ufak bir çocuğun anlayacağı dilde anlatabilmeniz lazım. Pazarlama okumalarına rağmen pazarlamanın gücünü bilmiyorlardı. Bunun nedeni ise öğrencilere mükemmel bir ortamda, en son teknoloji ile en güncel bilgi verilmesine rağmen bu öğrencilere düşünmenin, yaratmanın ne kadar önemli olduğu anlatılmaması olduğunu düşündüm. Hayalleri, hedefleri konularında çok düşünmemişlerdi. Bu, öğretebilir bir şey mi, yoksa içimizden mi gelir? Genlerimizde mi var? Bunu bilemem, ama benim görüşüme göre ailelere büyük iş düşüyor. Ben iki oğlumu bilinçli yetiştiriyorum. Bunu öğretilebilir bir şey olduğunu görüyorum, tecrübe ediyorum.

22-23 yaşında bende bu konuları düşünmüyordum, çok da haksızlık etmeyeyim. Ama günümüzde rekabet çok, iş aslanın ağzında. Diğer yandan eğitim sistemi, teknoloji 80’li yıllara göre çok gelişmiş. Okullarda verilemeyenler arasında yer alıyor yaratıcı düşünce, merak ve araştırma. Bunlar verilmediği zaman bu parlak gençler iş hayatlarına girdiklerinde işveren sıkıntı yaşıyorlar.

Koç Üniversitesi’nde ise şu mesajları vererek konuşmamı sonuçlandırdım: “Bugün dünyayı ilişkiler belirliyor. Bugün ne ülkeler, ne politikacılar, ne şirketler birbirleri ile iş yapıyorlar. Her şeyi iki insanın arasında oluşan diyalog ve ilişkiler belirliyor. Bu iki insan arasında oluşan ilişki başarılı ise, bu başarı o iki ülke arasında, o iki şirket arasındaki ilişkileri belirliyor. O nedenle insan ilişkilerinizde kendinizi geliştirin. Bunu okullarda maalesef öğretmiyorlar.”

Çağımızda başarının temeli farklı olabilmek, farklı düşünebilmek, diğer yandan tutkularımızı bulmak ve ne iş yaparsak yapalım çok çalışmakta saklı. Her iki okulun öğrencilerinde de bunu hissedemedim. Her ne kadar sunumumdan etkilendiklerini söyleseler de, işimi gücümü bırakıp büyük hevesle zaman ayıran bir işadamı olarak beklentim, daha istekli bir dinleyici kitlesiydi. Katılım beklentinin çok üzerinde (yani merak var) ama katılım, sorgulama, soru sormaları düşüktü. Bunlar okulda öğrencilere kazandırılmalı. Kaç kişi staj yaptınız, diye sordum. Birkaç el kalktı. Staj zorunlu hale gelmeli ve teşvik edilmeli.

Gençler sabırsız olmamalılar
Üniversitelerde gönüllü eğitim vermek bana çok keyif veriyor. Yeni nesli tanımak, onlarla beraber olmaktan çok mutlu oluyorum. Yeni nesil bizden daha zeki, bilgili, özgüvenli. Diğer yandan yeni teknolojiler, internet sebebiyle daha tembel, sabırsızca ve hemen her şey olsun istiyorlar; bedel ödemeden yükselmek, çok para kazanmak istiyorlar. Bunların mümkün olmadığını anlatmalıyız. Başarının kestirme yolu yok. Çalışmanın en önemli değer olduğunu anlatmalıyız.

Bu duygularla gecenin 11’inde İzzet Ressam (Gelinim olur musun ve “Binbir Gece”yi dünyaya pazarlayan genç) ile House Cafe’de bir araya geldik. Bütün gün işte yorulmuştum. Yabancı misafirlerim vardı ve saat 10‘daki randevuma zar zor 11‘de ulaşabildim. Birlikte ne yapabilirizi konuşmak için bir araya geldik. Dünyada pek çok kanalın ‘Gelinim olur musun’ formatında yarışmalar düzenlediğini, hatta NBC kanalı bile programın benzerini taklit ettiğini söyledi. Kendisi ile sohbet etmek, bir şeyler üretebilmek bana çok keyif verdi. Kitabımın yurtdışına satılması ve TV konusunda birlikte neler yapabilirizi konuştuk.

Bir şey yapmak, yaratmak, yeni insanlarla tanışmak beni heyecanlandırıyor. Gençlerde de bu tutku ve isteği yaratmalıyız.

"Çok çalışmak, başarının sırrıdır."
Bu satırları yazarken Enbe Müzik’in kurucusu Behzat Gerçeker ile sohbet ediyorduk. Kendisi ile en kısa zamanda sizler için bir söyleşi yapacağız. Kariyerinde çok başarılı olan bu yetenekli müzisyene şu soruyu sordum: İş hayatında başarının sırrı nedir? “Çok çalışmak, hem de çok. Çevremde bir çok inanılmaz yetenekli , en iyi okullardan mezun arkadaşlarım var. Ama şu anda isimlerini kimse bilmiyor. Nedeni tembel olmaları. Tutkularının olmamaları…”

Yeni nesillere şu mesajı vermek istiyorum: “Bugün başarılı olmak istiyorsanız, yeteneklerinizi keşfedin. Bunları tutkuya çevirin. Erken yaşlardan başlayarak çok çalışın. Hem de çok... ”

Koç Üniversitesi’nde konuşmamın sonunda bana yüksek lisans yapma konusunu danışan bir öğrenciye şu mesajı verdim: “Okumak vizyondur. Bakış açısıdır. Ama sizi korkak yapar. Bugün Edison, Ford, Vehbi Koç kendi bilgilerinden çok etraflarındaki çalıştırdıkları insanlar üzerinden istedikleri noktaya geldiler. Bugün paranızla her türlü bilgiyi satın alabilirsiniz. Ama cesareti asla!.. Girişimci olmanın temeli cesarete dayanır. Başarılı olmanın sırrı ise çok çalışmaktır.”

Yazımı John D. Rockefeller’in şu muhteşem sözleri ile bitirmek isterim: “İnsanlarla ilişki kurma yeteneği, şeker ya da kahve gibi satın alınabilir bir şeydir. Ve ben bu yeteneğe her şeyden daha fazla bedel öderim. Güneşin altındaki her şeyden daha fazla.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder